Oğlu gitti, biraz sonra geri döndü ve "Annem o altı dirhemi un almak için sakladığını söyledi" dedi. Hz. Ali;
"Bir kul, Allâh'ın elindekine kendi elinde olana güvendiginden daha fazla güvenmezse îmanı kâmil olmaz! Git, ona söyle, altı dirhemin tamamını göndersin" dedi.
Hz. Fâtıma (r.anhâ), altı dirhemi gönderdi. Hz. Ali de onları gelen kimseye verdi. Hz. Ali (r.a.) daha adımını atmamıştı ki yanına, devesini satmak isteyen bir adam geldi. Hz. Ali "Deveni kaça satıyorsun?" diye sordu.
- Yüz kırk dirheme.
- Parasını bir müddet sonra vermek üzere onu kapıya bağla.
Adam da deveyi bağlayıp gitti. Derken başka bir zât çıkageldi ve
- Bu deve kimin? diye sordu. Hz. Ali (r.a.),
- Benim, dedi.
- Onu satıyor musun?
- Evet.
- Kaça?
- İki yüz dirheme.
- Peki, aldım, dedi.
Adam iki yüz dirhemi verdi; deveyi aldı. Hz. Ali, deve¬yi satın aldığı zâta yüz kırk dirhemi verdi, artan altmış dirhemi de Hz. Fâtıma'ya getirip teslim etti. Hz. Fâtıma,
- Bu, para nereden? diye sordu. Hz. Ali (r.a.);
- Bu Allâh'ın "Her kim bir iyilikle gelirse ona, o yaptığı iyiliğin on katı vardır." buyurarak peygamberi vasıtasıyla bize va'd buyurduğudur.
(Yani, biz altı dirhem verdik Allâhü Teâlâ bize karşılığında on mislini verdi.) demektir.