-->

2013/01/14

Şeyh Ahmet Yasin Hayatı ve Ümmete Mektup şeklinde DUASI


Şeyh Ahmet Yasin son dönemlerde bile hatırlanacak bir öncümüzdür. Hamasın manevi tek lideri olan Ahmet yasin hain bir saldırı sonucu şehit olmuş ve muazzam derece ulema biridir.Filistin’de işgale karşı iki ayrı intifadanın öncülüğünü yapan, vücudunun felçli olmasına rağmen Allah yolunda mücadeleden, direnişten geri kalmayan büyük insan, büyük lider, HAMAS’ın manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin siyonistlerin düzenledikleri bir suikast neticesi 22 Mart 2004 tarihinde hayatını kaybetti. Şeyh Yasin, evinin yakınındaki camide sabah namazını kılmasının ardından işgalci Siyonistlerin helikopterleri tarafından fırlatılan füzelere hedef olarak şehit oldu. Saldırıda ikisi Ahmed Yasin’in yardımcısı olmak üzere dört kişi daha hayatını kaybetti. Şeyh Yasin’in Hayatının Özü: İbadet, Hicret, Cihad ve Şehadet Şeyh Ahmed Yasin’in hayatını dört kelimeyle özetlemek mümkündür: İbadet, hicret, cihad ve şehadet. Bu dört kelime aynı zamanda nebevi çizgiyi, peygamberlerin bize gösterdiği kutsal yolu özetlemektedir. O, insanın bu dünyaya Allah’a kulluk görevini yerine getirmek üzere gönderildiğine bütün kalbiyle inanmış ve işte bu inancın kazandırdığı teslimiyet duygusuyla Allah’a teslim olmuş, ona kulluk görevini özenle yerine getirmek için çalışan biriydi. Allah’a olan bu teslimiyeti onu, dünyevi hesaplarla zalimlere teslim olmaktan alıkoydu. Dolayısıyla kulluk teslimiyetiyle, bu vasfın kendisine kazandırdığı kula kul olmama onurunu bir araya getirmeyi başardı. Böylece hak bildiği yoldan asla sapmadı, zalimler karşısında zerre kadar taviz vermedi. Tertemiz vatanı işgalci Siyonistler tarafından işgal edilince 11 yaşında ailesiyle birlikte hicret etmek suretiyle birçok peygamberin hayatına girmiş olan hicret olayını yaşadı. İçinde bulunduğu şartların kendisine diğer kulluk görevlerine ek olarak cihad yükümlülüğünü de yüklediğini bildi ve bedensel özürlü olmasını bu konuda mazeret olarak gösterme yoluna gitmeksizin, bir kaçamak yolu aramaksızın cihad ve direniş hususunda başkalarına örnek olmak için hep gayret sarf etti. Sonunda Allah’a kulluk bilinci içinde cihad ve direnişe adadığı 67 yıllık ömrünü, bir seher vaktinde, cemaatle kıldığı sabah namazının ardından kucakladığı şehadetle tamamladı. Onun hayatını biraz daha ayrıntılı okuduğumuz zaman yukarıdaki dört kelimenin gerçekten bu hayatı özetlediğini daha açık bir şekilde görürüz. Şeyh Yasin’in Hayatı Ahmed Yasin 1937 yılında Filistin’in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde dünyaya geldi. Üç yaşında iken babası vefat etti. Bundan sonra annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. 1948 yılında yahudilerin Filistin’in büyük bir bölümünü işgal etmelerinin yol açtığı felaket üzerine ailesi Gazze şehrine göç etti. Ahmed Yasin, 1952 yılında Gazze şehrindeki İmam Şafii Okulu’nda ilköğrenimini tamamladı. Sonra er-Rihal Ortaokulu’nda ortaöğrenimini tamamladı. Lise öğrenimini de 1958 yılında Filistin Lisesi’nde tamamladı. Ahmed Yasin, hayatının gerek bu döneminde gerekse sonraki dönemlerinde pek çok önemli olaya şahit oldu. Bütün bu olayların onun üzerinde önemli etkileri oldu. 1952 yazında bir yüzme faaliyeti esnasında kafasının üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bu yüzden bütün vücudu felç oldu. Liseyi bitirdikten sonra bazı ilim adamlarından özel dersler aldı. Bunun yanı sıra kendi özel çalışmalarıyla da kendini çok iyi yetiştirdi. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınırdı. Özel öğrenimini tamamladıktan sonra öğretmen olarak görev aldı. Direniş İçin Halkı Bilinçlendirmesi 1967 yılında Filistin’in tamamının Siyonist işgalcilerin eline geçmesi üzerine insanlar vatanlarını işgalden kurtarma mücadelelerinde kendilerine önderlik edecek birilerini aramaya başladılar. İşgalci yahudilerden gelen tehlike konusunda insanların şuurlandırılmasında Şeyh Ahmed Yasin’in büyük rolü oldu. Gazze’de İslâm Merkezi’ni kurmasından sonra iyice tanındı ve Filistin’in her tarafında adı duyulmaya başladı. Bu durum işgal yönetimini son derece rahatsız etti. Bu yüzden onu defalarca polis merkezine çağırdı. Zindan ve Direniş 1984′te Ahmed Yasin ve yardımcılarından pek çok kimse tutuklandı. Yürütülen soruşturma sonunda Ahmed Yasin, İsrail devletini yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkûm edildi. Ancak on bir ay sonra Filistinlilerle işgalciler arasında bir esir değişiminde serbest bırakıldı. 1985′te gerçekleştirilen bu esir değişiminden sonra Şeyh Ahmed Yasin yine Filistinli kitlelerin Siyonist işgalcilere karşı sürdürdükleri cihadlarında başlarına geçti. HAMAS’ın Ortaya Çıkışı ve İntifada Ahmed Yasin 8 Aralık 1987′de başlayan intifadanın öncüsü durumundaki İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)’nin kurucusudur. HAMAS’ın kökeni Müslüman Kardeşler cemaatine dayanır ve Ahmed Yasin de bu cemaatin Filistin kanadının bir mensubuydu. Ancak 1987′ye gelindiğinde işgale karşı fiili mücadeleyi organize edecek bir direniş örgütüne ihtiyaç olduğu görüldü. Bu konuda Müslüman Kardeşler’in genel idaresiyle de istişare edilerek Filistin’e özel olarak böyle bir teşkilat kurulması kararlaştırıldı. İşte bu karar neticesinde Şeyh Yasin’in öncülüğünde Filistin İslâmî Direniş Hareketi (HAMAS) ortaya çıktı. Bu itibarla HAMAS, Müslüman Kardeşler’den bir kopma değildir. HAMAS ilk olarak ismini 8 Aralık 1987′de patlak veren intifadayla duyurdu. Sonra da bu intifadayı yönlendirmesiyle kısa sürede bütün dünyada tanındı. Ahmed Yasin bütün hayatı boyunca bu teşkilatın manevi lideri olarak bilindi ve intifadanın devamında bir motor görevi gördü. Yeniden Zindan Siyonistler, 18 Mayıs 1989′da Şeyh Ahmed Yasin’i yeniden tutukladılar. Onunla birlikte İslâmi Direniş Hareketi mensubu pek çok kimseyi de tutukladılar. Bu tutuklama, intifadayı durdurmayı amaçlayan sonuç getirmeyecek bir uygulamaydı. Ancak siyonistler umduklarını bulamadılar. Çünkü bu olay üzerine intifada daha da şiddetlendi. Mahkemeye Çıkarılışı ve Onurlu Tavrı Uzun oyalamalardan sonra Şeyh Yasin 3 Ocak 1990′da mahkeme önüne çıkarıldı ve 15 suçlamadan yargılandı. Ahmed Yasin’in mahkeme mensuplarına söylediği söz şu olmuştu: “Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır.” Bu ilk duruşmadan sonra yargıç yeniden duruşmayı belirsiz bir tarihe erteledi. Daha sonra Siyonist yönetim Şeyh Ahmed Yasin’in 6 Ekim 1991′de mahkeme önüne çıkarılacağını açıkladı. HAMAS bu sırada, Şeyh Ahmed Yasin’in yargılanmasını protesto için genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991′de de mahkemenin verdiği zulüm hükmü açıklandı. İsrail askeri mahkemesi HAMAS’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin’i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme ona ayrıca, öldürme emirleri verdiği ve İsrail’i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi. Şeyh Ahmed Yasin’in Duası “Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum! Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrümün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim! Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır! Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken! Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye. ‘Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü’min kullarına yardım et!’ diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor? Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: Bizler direndik, ileri atıldık ve kaçmadık.. Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız! Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın! Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın! Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları! Allah’ım! Sana şikâyette bulunuyorum… Sana şikâyette bulunuyorum… Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin… Sen bizim Rabbimizsin… Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı? Allah’ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına, sana şikâyette bulunuyorum. Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı… Birliğimiz bozuldu… Yollarımız ayrıldı… Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikâyet ediyoruz…”

Süleyman Hilmi Tunahan Hz. (1888 - 1959) Hayatı


1888 (H.1306) senesinde Silistre'nin Ferhatlar köyünde doğdu. Son devir din âlim ve velîlerinden. Babası zamânın müderrislerinden Hâfız Osman Efendidir. Soyu Fâtih Sultan Mehmed Hanın 'Tuna Hani' olarak tâyin ettiği ve kendi kız kardeşi ile evlendirdiği Idris Beye dayanmaktadır. Babası Osman Efendi tahsîlini İstanbul'da tamamladıktan sonra Silistre'ye giderek meşhûr Satırlı Medresesinde yıllarca müderrislik yaptı. İlim ehli ve fazîlet sâhibi bir âileden dünyâya gelen Süleymân Hilmi Tunahan, ilk tahsîlini Silistre Rüşdiyesinde ve Silistre Satırlı Medresesinde yaptı. Bilâhare tahsîlini tamamlamak için İstanbul'a gelerek Sahn-i Semân (Fâtih) Medresesine kaydoldu. Fâtih dersiâmlarından ve o devrin meşhûr âlimlerinden Bafralı Ahmed Hamdi Efendi (Büyük Hamdi Efendi)nin ders halkasına devâm etti. Zamânın usûlüne göre aklî ve naklî ilimleri tahsîl ettikten sonra 1916 senesinde Ahmed Hamdi Efendiden birincilikle icâzet, diploma aldı. Daha sonra o zamanki tâbiri ile dersiâm (profesör) olarak yetişmek üzere Süleymâniye Câmii medreselerinden Medresetü'l-Mütehassisînin tefsîr ve hadîs kısmına devâm etti. Son derece parlak bir zekâya sâhip olan Süleymân Hilmi Tunahan, 1919 senesinde Medresetü'l-Mütehassisîn'den birincilikle mezûn oldu. Aynı yıllarda Medresetü'l-Kuzâti (Hukuk Fakültesini) da üstün bir derece ile bitirdi. Böylece bir taraftan dersiâm diğer taraftan da kâdılık rütbelerine ulaşarak devrinin zâhirî ilimlerini tamamladı. Mezûniyetini müteâkip İstanbul'da dersiâm olarak vazîfeye başlayan Süleymân Hilmi Tunahan bir müddet sonra medreselerin kapatılması üzerine vâizliğe tâyin edildi. Uzun müddet İstanbul'un Sultanahmet, Süleymâniye, Yeni Câmi, Şehzâdebaşi ve Piyâle Paşa gibi büyük câmilerinde halka vâaz ederek insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı. Zâhirî ve bâtinî yönden yüksek derece sâhibi olan Süleymân Hilmi Tunahan, îtikâdda Ehl-i sünnet, amelde Hanefî mezhebine, tasavvufta Nakşibendiyye yoluna mensûb idi. Ehl-i sünnet vel-cemâate son derece bağlıydı. Kendisinden feyz alan talebeleri ile vâaz ve sohbetlerine devâm eden kimselere en büyük tavsiyesi; 'Ehl-i sünnet vel-cemâat' akîdesine ihlâs ve samîmiyetle bağlı olmalarıydı. 72 senelik ömrü boyunca İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğrenmek, öğretmek ve insanlara anlatarak onların dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşmalarina vesîle olan Süleymân Hilmi Tunahan 16 Eylül 1959 senesinde İstanbul'da Kısıklı'daki evinde vefât etti. Karacaahmet Kabristanlığına defnedildi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Kimdir Hayatı (Biyografisi)


Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hicri 1294 Miladi 1877 yılında Antalya'nın Elmalı kazasında doğdu. Babası Numan Efendi, aslen Burdur'un Gölhisar kazası Yazır köyü halkındandır. Numan Efendi, küçük yaşta Yazır köyünden çıkıp Elmalı'ya gelmiş, orada okumuş ve "Şer'iye Mahkemesi" başkâtibi olmuştur. Hamdi Efendi'nin annesi, Elmalı âlimlerinden Mehmet Efendi'nin kızı Fatma Hanım'dır. İlkokulu ve bugünkü ortaokula denk sayılan Rüşdiye'yi Elmalı'da bitiren Hamdi Efendi, 1892 yılında, dayısı hoca Mustafa Sarılar ile birlikte İstanbul'a gelmiş ve devrinin âlimlerinden Kayserili Mahmud Hamdi Efendi'den ders almıştır. İstanbul'daki diğer tanınmış hocaların da derslerine devam ettikten sonra, 1906 yılında "Bayezit dersiâmı" olarak icâzet almıştır. Aynı yıl yapılan seçimlerde Antalya Mebusu olmuş ve II. Meşrutiyet'in bu ilk meclisinde, özellikle 1876 "Kanun-i Esâsi"sinin değiştirilmesinde önemli rol oynamıştır. 1909 yılında Mülkiye Mektebi'nde Ahkâm-ı Evkâf ve Arâzî dersleri okutmuş ve yine aynı yıllarda Mekteb-i Kuzâtta "Fıkıh" dersleri vermiştir. Daha sonra Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye (Şeyhü'l-İslâmlığa bağlı Yüksek Müşavere Heyeti) üyeliğine ve bir müddet sonra da başkanlığına tayin edilmiştir. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Evkaf Nazırlığı'nda bulunmuş ve bu sırada Âyan Meclisi üyesi olmuştur. Cumhuriyetin ilânı sırasında Mütehassısîn medresesinde mantık müderrisi idi. Medreseler kaldırılınca evinde inzivaya çekilmiş, ilmî tetkik ve araştırmalarına devam etmiştir. Yirmi yıl kadar devam eden bu uzlet (yalnızlık) devresi, "Hak Dini Kur'an Dili" adındaki Türkçe tefsiri hazırlamasına imkân vermiştir. Tefsire başlamadan önce Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa'nın teşviki ile "Büyük İslâm Hukuku Kâmusu" ile meşgul bulunuyordu. Bu eserle birkaç yıl meşgul olduktan sonra yarım bırakmış ve tefsiri yazmaya başlamıştır. Âyan üyeliğinin son yıllarında Fransızca'dan tercümeye başladığı bir felsefe tarihi kitabını tamamlayarak ilave ettiği önemli bir dibace (önsöz) ve diğer haşiyelerle birlikte "Metalib ve Mezahib" adıyla bastırmıştır. Hamdi Efendi, ayrıca devrinin güzel sanatlarından olan hat ve mûsikî ile de ilgilenmiştir. Özellikle "Nesih" ve "Sülüs" yazılarda iyi bir hattat idi. Aynı zamanda hâfız olduğu için alaturka mûsikînin çeşitli makamlarıyla ciddi bir şekilde meşgul olmuştur. Hamdi Efendinin uzun zamandır kendisinde kalp yetmezliği mevcuttu. 27 mayıs 1942'de İstanbul Erenköy'de damadının evinde istirahatta iken vefat etti. Cenazesi sahrayı cedid kabristanlığına defin edildi. Allah rahmet eylesin. ESERLERİ: Basılmış Olanlar: Hak Dini Kur'an Dili, Metalib ve Mezahib, İrşadü'l Ahlâf fî Ahkâmi'l-Evkâf. Basılmamış Olanlar: Usûl-i Fıkıh'a ait bir eseri, Sûrîmantığa ait bir eseri, yarım vaziyette bir hukuk kâmusu, eksik dir divanı. Elmalılı M. Hamdi Yazır'ın bunlardan başka; Sırat-ı Mûstakîm, Sebîlü'r-Reşad ve Beyanü'l-Hak mecmualarında devamlı yazıları çıkmış, aynı zamanda devrinin günlük gazetelerinde de ilmî makaleler yazmıştır.

En Son Eklenen Sözler